5 Ocak 2014 Pazar

HAYATI BOYUNCA ONURUYLA YAŞAYAN ADAM
MEHMET AKİF ERSOY

   Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın




         Mehmet Akif Ersoy; milli marşımız olan İstiklal Marşı’nın yazarı. O milli mücadele yıllarında ülkeyi karış karış gezip milli mücadele ruhunu oluşturmak için hutbeler okuyan, halka seslenen insan. O bir öğretmen, O bir asker, O bir milletvekili, O bir baba, O bir hafız… Mehmet Akif Ersoyarkadaşının emaneti olan çocuklara kendi çocuklarından ayırmayacak kadar seven, büyüten yüce insan. O üzerine giyecek bir paltosu olmamasına rağmen İstiklal Marşı için verilmek istenen 500 altını almayacak kadar onurlu bir insan.
Akif evindeki son kilimi kendisinden daha fazla ihtiyacı olan birisine verecek kadar yardımsever; verdiği sözü ölüm kalım meselesi yoksa yerine getirecek kadar önem veren hatta kara kışa, yağmura rağmen arkadaşına söz verdiği için onu yağmurun altında saatlerce bekleyecek kadar sözünün arkasında duran dürüst insan. O milli mücadele yıllarında Çanakkale’nin geçilemediği haberini alınca iki rekât namaz kılıp saatlerce secdede ağlayacak kadar vatan millet sevdalısı. O kadar düşüncelidir ki Akif, daha sonra hak iddia edilmesin diye İstiklal Marşı'nı Safahat adıyla yazdığı kitabına almamıştır.


         Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılı Aralık ayında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Annesi Buhara’dan Anadolu’ya göç etmiş bir ailenin kızı Emine Şerif Hanım; babası Kosova doğumlu Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi’dir. İlköğretimine Fatih’te emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başlayan Akif 2 yıl sonra ilkokula başladı. Orta öğretime Fatih Merkez Rüştiyesi’nde devam ederken bir yandan da Fatih Camii’nde Farsça dersleri alıyordu. Mehmet Akif eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca ‘da hep en iyisi oldu. Rüştiye’yi bitirdikten sonra Mülkiye İdadisi ’ne kaydoldu. Bu yıllarda babasının vefat etmesi ve Büyük Fatih yangınında evlerinin yanması üzerine yoksulluk çeken Akif ve ailesi yanan evlerinin yerine yapılan küçük bir eve yerleştiler. Bu zamanlarda yoksulluk çektikleri için Mehmet Akif artık bir an önce meslek sahibi olma psikolojisiyle Mülkiye İdadesi’ni bırakıp sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydolmuştur ve bu okulu 1893 yılında birincilikle bitirmiştir.


         Mehmet Akif Ersoy doğru bildiği yoldan hiç dönmemiştir, hatta İhtiyat ve Terakki Cemiyetine üye olduğu zaman üyelik gereği “Cemiyetin bütün emirlerine, kayıtsız şartsız itaat edeceğim” yeminini “sadece iyi ve doğru olanlarına” şeklinde değiştirecek kadar doğruluk sevdalısıdır. Bu millete bir milli marş yazmayı çok isteyen Mehmet Akif Ersoy marş yazana ödül verileceğini bildiği için yazmak istememiştir. Fakat O’na yapılan özel istek üzerine ödül almayacağını bildirerek ve bu konuda anlaştıktan sonra tam 48 saat sonra İstiklal Marşını tamamlamıştır. Bu kadar kısa sürede yazmış olması O'nun bu marşı yazmayı ne kadar çok istediğinin apaçık göstergesidir. Akif özel istek üzerine yazdığı İstiklal Marşı’nı kabul edilmesi mecburiyetinde kalınmasın diye kapalı bir zarfla üzerine adını yazmadan göndermiştir. Ve İstiklal Marşı mecliste ilk okunduğu zaman defalarca okunup ayakta dakikalarca alkışlanmıştır.


           Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünya’da eşi?
         En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
         Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya -
         Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
         Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
         Nerde - gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
         Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
         Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahud kafesi!


         Mehmet Akif Ersoy’un eserlerinin her birinde tarih kokusu, milli mücadele ruhu vardır. Çünkü o milli mücadeleye gönül vermiş insanlardan bir tanesidir.


         Mehmet Akif Ersoy hayatının son zamanlarını Mısırda geçirmiştir. Hastalığından dolayı İstanbul’a gelen Akif 27 Aralık 1936 yılında vefat etmiştir. Son sözleri “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” olan Mehmet Akif Ersoy’un cenazesi 4 tane askerle birlikte bir at arabasında çıplak tabutla getirilmiştir. Orada tesadüfen bulunan Mehmet Akif’in öğrencileri olmasaydı sessiz sedasız namazı kılınıp defnedilecekti. Akif’in öğrencileri tesadüfen öğrendikleri bu haberi hemen çevreye yaymaya başlamışlar ve büyük bir bayrakla tabutun üstünü örtmüşlerdir. Daha sonra Akif’in cenaze namazını herkese haber vermeye başlamışlardır ve kısa sürede toplanan binlerce insanla birlikte ,parmaklar üzerinde yürüyerek Edirnekapı’daki mezarlığa götürülmüştür.



         Mehmet Akif Ersoy’a olan borcumuzu ne yapsak ödeyemeyiz ama en azından O’nu anlatıp yaptıklarını anlamaya çalışabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder